Sonsuz büyüklüğe baş eğdik. Dünyayı öğrendik. Ama sonsuz küçüklüğün içinde bulunan mikrobun varlığını daha
19. yüzyılda fark ettik. Demek ki insanoğlu kendinden daha küçük varlıkları keşfetmeyi ihmal etti bin yıllardır.
Ancak, insanoğlunun o küçük ruhunun derinliklerinin yansımaları olan şiiri, sanatı müziği fark edemedi. İç
dünyalarımız halâ meçhuldür. Dış dünyayı tanımak bizi “bir” e, “tek” e ve “gerçek” e götürüyor. Ama sonsuz
küçüklükte yer alan ruhları bilmek; acaba bizi ne-reye götürecek? “Çok” a, “çeşitlilik” e, ve “idealizm” in aksi
“sürrealizm” e mi ulaştıracak? Bunu bilmek henüz mümkün görülmüyor.
Ancak şunu görüyoruz. Her bilimin, aklın, sanatın tek amacı “bir” e ve “gerçek” e varmaktır. Her eser bir
gerçeğin parçasıdır. Aslında, her sanat eseri, -daha somutlaştırırsak her şiir-bize sonsuz büyüklüğün keşfinden
daha zor bir hedeftir. Biz kâinatın değil, insanoğlunun aklının yarattığı eserlerin karşısında zavallıyız ve aciziz.
Ayşe Paslanmaz kardeşimiz Peri Kızı diye mahlas kullanan bir değerli şairimizdir. Sadece, Ayşe Paslanmaz
değil tüm şairler keşfedilmeyi bekleyen bir dünyadır.
Asırlardır bu canım sana tutkun sana aç,
Gözyaşlarıma ilâç aşkın gönlüme miraç,
Bu can yalnızca sana yalnız aşkına muhtaç,
Tarifi yok ki bunun bahar değil yaz değil,
Boncuk boncuk döktüğüm gözyaşlarım aç değil.
Peri Kızı’nı gel de keşfet! Benim değerli şair ağabeyim Yavuz Bülent Bakiler gel de anla Peri Kızını. Ben
Hayrettin İvgin olarak nasıl yorum yaparım bu kainat kadar bilinmezlik taşıyan dizeleri ?
“Hayat ölümden doğar.” diyor Hindli brahmanlar. Tohum çatlayacak ki yeşillensin ve başak versin. Herhalde
Allah’ın en büyük nimeti, hayat vermesinden çok, “ölüm” ve “dirilme”dir.
Yârim sürme olayım gözlerine çek beni,
Tohum fidan olayım toprağına ek beni,
Sevda bahçelerinden sen ayırma tek beni,
Bu aşkımız savruldu diyar diyar sürüldü,
İkimize bu sevda yazık ki çok görüldü.
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın bu kıtasında bile bu gerçeği hissediyoruz.
Dünyayı ve evreni kendi haline bırakmışız ama kendi benliğimizi bir kafese hapsetmişiz. Gerçek sanki
sadece dünyamızda. Hayır! Gerçek bizdedir, insan ruhundadır. O gerçeğe varmanın binlerce yolu vardır. Her yol
haktır. Hepiniz bu gerçeğe ağır aksak varmaya çalışan yolcularız. Yolumuz ve hedefimiz, kendi benliğimiz ve
ruhumuzdur.
Kelepçeler vurulmuş varlığımda egemen,
Peşin sıra yürüdüm ben uydu sen gezegen,
Henüz yola çıkmamış açılmamışken yelken,
Seni tâ o zamanlar bırakıp gitmek vardı.
diyor Peri Kızı. Kelepçeleri varlığına vurulmuş. Onun gönlü bir uydu, (ay), ama sevgisi bir gezegen (dünya). Bu
yolculuğa bir yelkenle yola çıkıyor.
Aslında yolumuz kendi benliğimiz ve ruhumuzdur. İnanç ve Yaradan, ne camidedir ne de kilisededir,
kalbimizdedir. Tüm insanlar için bu böyledir. Allah’ı da, gerçeği de kalpte, damarda, gönülde arayan yolcularız biz
şairler.
Benliğimi kaynatan böyle ateşim oldun,
Gündüzümde gecemde gördüğüm düşüm oldun,
Sonsuz bir mutlulukla sanki ruh eşim oldun,
Başkası yok gözümde yalnızca seni sevdim.
Sevgi ve nefret bu arayışların sonunda ortaya çıkar. Uzun zaman birliktelikler ve aşklar veya kısa süren
ayrılış ve nefret bu yolculuğumuz sırasında uğradığımız duraklardır.
Gittiğin her yerde ben arayıp durdum seni,
Gel artık sil usulca yüreğimden elemi,
Darmadağınık oldum anla beni duy beni,
Ne sen varsın sevgilim ne de senden bir eser.
Şahsen ben “bir kadına” değil, tüm kadınlara saygılıyım. Çünkü kadınlar, tabiatın tüm güzelliklerine sahiptir.
Allah kadını; çimenlerin titreyişinden, çiçeklerin kadife yumuşaklığından, yaprakların hafifliğinden, ceylanların
bakışından, bulutun gözyaşlarından, tavşanın ürkekliğinden, rüzgârların kaprisinden, tavuskuşunun kibirinden,
balın tatlılığından, ateşin yakışından, kumrunun ötüşünden kısaca tabiatın tüm özelliklerinden yaratmış.
Kadın şairlerin ortaya koydukları eserler ve şiirler de bu tabiatı ve güzelliklerini yansıtır.
Ayşe Paslanmaz Hanımefendi de şiirlerinde sadece tabiatı ve güzelliklerini değil, insan ruhunun
derinliklerindeki duyguları ve güzellikleri bize vermesini biliyor. Çünkü o gönlü yüce bir bayan şairdir.